- çarparak
- 1. pulsating (prep.) 2. multiplying (prep.) 3. crashing (prep.)
Turkish-English dictionary. 2013.
Turkish-English dictionary. 2013.
akis — is., ksi, Ar. ˁaks 1) Işık veya ses dalgalarının yansıtıcı bir yüzeye çarparak geri dönmesi, yansıma, yankı İkide birde barutla infilak akisleri geliyordu. Y. K. Beyatlı 2) Bir cismin parlak bir yüzeyde görünmesi Mehtap, iri güller ve senin en… … Çağatay Osmanlı Sözlük
çağıldamak — nsz Sular akarken taşlara, kayalara çarparak çağıl çağıl ses çıkarmak Bu fıskiyenin sularını yıllarca neşeden çağıldar gibi duymuştum. A. Ş. Hisar … Çağatay Osmanlı Sözlük
çağıltı — is. Suyun, akarken taşlara, kayalara çarparak çıkardığı yansıma ses Yalnız koca arktan akan suyun serin çağıltısı duyuluyordu. C. Uçuk … Çağatay Osmanlı Sözlük
çalkalamak — i 1) Sulu bir şeyi sarsarak veya çırparak karıştırmak Fincanını çalkalayıp çalkalayıp diker, dibinde hiç telve bırakmamacasına! A. İlhan 2) nsz İçinde bir şey bulunan bir nesneyi sarsarak sallamak Kahvelerde zar çalkalayan avuçlar görüyorum. Y. Z … Çağatay Osmanlı Sözlük
çangırdamak — nsz Düşerek veya birbirine çarparak gürültü çıkarmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
dalga oyuğu — is., coğ. Dik kıyılarda yarın alt bölümünde bulunan, dalgaların çarparak oydukları in biçimli oyuk … Çağatay Osmanlı Sözlük
sekmek — nsz, er 1) Tek veya iki ayak üzerinde sıçramak Evden yola, yoldan eve varabilmek için evvelce yerleştirilmiş iri kayalar üzerinde sekmek gerekirdi. H. Taner 2) Tek veya iki ayak üzerinde sıçrayarak ilerlemek 3) Atılan bir nesne bir yere… … Çağatay Osmanlı Sözlük
serseri mayın — is. Belli bir hedefi olmayan, rastgele yerleştirilen mayın Bulgaristan dan mangal kömürü getiren Yücel motoru Midye önlerinde serseri bir mayına çarparak battı. H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük
tepegöz — is. 1) Derslerde, konferanslarda asetat üzerine yazılan yazıyı veya grafiği kuvvetli bir ışık kaynağı aracılığıyla perdeye yansıtan optik araç 2) sf. Dar alınlı, gözleri saçlarının bittiği yere çok yakın görünen (kimse) 3) sf. Dikkatsizce, sağa… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ünsüz — sf. 1) Ünü olmayan, gösterişsiz, şöhretsiz 2) is., dbl. Ses yolunda bir engele çarparak çıkan ses, sessiz, sessiz harf, konson, konsonant Birleşik Sözler ünsüz benzeşmesi ünsüz düşmesi ünsüz göçüşmesi ünsüz ikizleşmesi ünsüz tekleşmesi … Çağatay Osmanlı Sözlük
yalın kılıç — zf. Elinde kılıç olduğu hâlde, kılıçlı olarak, dalkılıç Yanan yalın kılıçları çarparak söğütlere / Koşuyordu kızıl atlılar güneşin battığı yere N. Hikmet … Çağatay Osmanlı Sözlük